Çok eski bir tarihe sahip olan Aksaray’ın el sanatları bakımından da hem zengin hem de çok eski tarihlere tarihlenmektedir. M.Ö. 6000-7000 yıllarında Neolitik devirde Anadolu medeniyetinin ilk izlerini gördüğümüz Konya yakınlarındaki Çatal höyükte Hasandağı’na dolayısıyla Aksaray’a ait vesikalara rastlanmaktadır. Burada Hasandağının lav püskürttüğünü tasvir eden bir kazıntı resme rastlanmıştır. Neolitik dönemde Aksaray ve çevresi iskân görmüştür. Kalkolitik ve eski demir devirlerinde iskan olup olmadığı bilinmemekle birlikte çevre köylerde (Böget ve Koçaş) bu döneme ait seramiklere rastlanmaktadır. Birçok el sanatlarının yapıldığı yörenin hem turistik bölgeleri hem de tarih kokan yapıları ile birer tarihi belge niteliği taşımaktadır. Yörede günümüzde yapılan el sanatlarından biri demüzik alanında ağız kopuzu sanatıdır. Nesilden nesile çıraklık usta ilişkisinde geçen ağız kopuzunun türklere ait bir müzik aleti yapımıdır. Damboi veya ağız kopuzu, çıkış yeri Asya olan, Ortaçağdan günümüze kadar gelmiş bir çalgı aletidir. Adını dam-dam şeklinde çıkardığı sesten alır. Günümüzde caddebostan yerlilerinin halen kullandığı bu çalgı aleti Türkiye`de zor bulunmaktadır. Ağız kopuzu orta asya türki cumhuriyetleri ve de kuzey moğolistan taraflarında çeşitli alaşım metallerden hindistan ve de okyanus adalarında ise bambu sıyırmasından yapılan esas işlevin hem enstrümanın titreşimi hem de ağız boşluğu hacminin ve de nefes yönünün değiştirilerek ses meydana getirilmesi olan yaklaşık 6000 yıllık bir geçmişe sahip vurmalı-nefesli çalgıdır. Çeşitli boylarda ve de formlarda bulunan bu çalgı avrupa ve amerikada ise “ağız arp”i de denmektedir. Bugünkü Türkçede kullandığımız kimi musiki terimleri, musikl aletlerinin adları en eski Uygur metinlerine değin uzanmaktadır. Bunlara bir örnek vermek gerekirse Tü . ezgi, kopuz, can, cıngırak, ün sözcüklerini Budist Uygur metinlerinde bulmak mümkündür. Eski Uygur metinlerinde bu sözcüklerin dışında daha çok sayıda, farklı aletleri, terimleri karşılamak için de sözcükler vardır Eski Türk müzik aletlerinden birisi olan ağız kopuzu günümüzde dünyanın pek çok farklı bölgesinde tanınmakta ve kullanılmaktadır. En eski Türk çalgılarından birisi olan kopuz, Türk kültür tarihi içinde müstesna bir yere sahiptir. Türk kültürü ve edebiyatıyla ilgilenen pek çok yerli ve yabancı bilim insanının dikkatini çekmiştir. Yazılı kaynaklar kopuzu 1000 yıl önceye götürseler de Pazırık Kurganları’nda bulunan tarihi eserler dikkate alındığında en az milattan önce 3. ve 6. Yüzyıla kadar götürülebilmektedir. Bu da en az üç bin yıllık bir geçmişe sahip olduğunu gösterir.(Yeşil,2015,s:192) Türk mûsikîsinin başlangıcına kadar dayanan tarihe sahip olan kopuz hakkında ilk bilgiyi Fuat Köprülü “Türk Edebiyatı’nın Menşei” adlı çalışmasında bizlere aktarmaktadır. Köprülü, Her milletin nağmelerini terennüme mahsus milli bir sazının olduğunu ve hatırasının asırlarca devam ettiğini belirterek en eski Türk sazının; Türk baksı-ozanlarının, sagu’lar, destan’lar okunurken veya diğer yarı-dinî pratikler esnasında kullandıkları aletin ozanların temel çalgısının kopuz olduğu belirtmektedir. Arapların uduna benzeyen bu alete en eski zamanlardan başlayarak muhtelif dönemlerde ve muhtelif Türk memleketlerinde sıkça rastlandığını dile getirir. En eski Uygur metinlerinden başlayarak, günümüze kadar Altay ve Kırgız Türklerinde baksılar veya şamanlar tarafından kullanıldığını belirterek günümüzde, batı Türklerinde saz olarak yaşamaya başlamadan önce kopuzun var olduğunu sonra zamanla değişmiş olabileceğini ama eskisinin gelişmiş şekli olduğunu belirtir. (Köprülü , 1999,s:139) Ayrıca kopuzu anlatırken Baksı-Şamanların olağanüstü görevlerinden birisinin sağaltma olduğu ve hastalarını tedavi ederken kopuz eşliğinde dillerindeki duaları veya dini sözleri söylediklerini, bazı dini törenlerde kopuz ile -ucuna dört köşe bir tahtacık yerleştirilen etrafına ufak bir çok demir parçası olan bir asa ile bu işlemi gerçekleştirdikleri anlatılmaktadır. Köprülü, Türk Edebiyatının Menşei makalesinin kopuz bölümünün sonunda Altay Türklerinin kalanlarında hala yaşayan bu millî musiki aleti en eski Türk şairlerinin başlıca terennüm vasıtaları idi. Sagular, yırlar, koşuklar kopuz eşliğinde söyleniyor, milletimizin bütün hisleri onda kendisine bir ifade vasıtası buluyordu. Altaylarda, Asya bozkırlarında, Çin İmparatorluğu içlerinde, Tuna boylarında, Macaristan ovalarında yaşayan doğu ve batı Türklerinin arasında yaşayarak Türk’ün sevinç ve üzüntüsüne sırdaş olmuştur. ((Köprülü , 1999,s:103) Orta Asya’da kopuz, tedavi edici, iyi ruhları çağıran, kötü ruhları kovan önemli bir çalgı olarak kullanılmıştır. Ayrıca Altaylar ve kuzeyinde davullar da hasta tedavisinde ve dini törenlerde özellikle “şamanlar” tarafından kullanılmıştır. (Somakçı, 2003,s:133) Asya’da Tataristan, Kazakistan, Kırgızistan, Moğolistan ve Tuva bölgelerinde çalınan kubız,5 kıl kopuz, kıl kıyak, morin khuur ve igil adları verilen kopuz, Bu bölgelerde Türk halkların yaşaması, Türklerin gelişmiş ilk yaylı çalgısının oklu kopuz veya kısaca okuluıklığ gibi adlar alması bahsedilen çalgıların geçmişine ışık tutar. Orta Asya’nın pek çok bölgesinde var olmakla birlikte yaygın olarak Kazakistan ve Kırgızistan’da çalınan çalgı türüne, Tuva’da iki telli anlamına gelen ikili-igil denilmektedir. Kopuzun şekil özelliği ise teknesi, uzun sapı, at kılından yapılan telleri ve at figürüdür. Ayrıca tellere tırnak ile temas suretiyle icra edilmektedir. (Çolakoğlu Sarı,2009, s:78) Türk boyları arasında yaygın olarak anlatılan Dede Korkut Destanları’nda adı sıklıkla geçen bir sazdır kopuz. Dolayısıyla Türkmenler arasında kopuz âdeta dutarın atası olarak görülür. Bu konuda Baba Veliyev’in yaptığı tespit şöyledir: “XI-XII. yüzyıllarda Türkmen-Oğuzlar türküyü Türk halklarının en eski sazlarından biri olan kobuz (iki tarlı gıcak) ile söylerlermiş. Dutar ise ilk kez XV. yüzyıl yazarlarından El-Hüseyni’nin “Kanun” adlı çalışmasında geçmektedir. Bundan önce yazılan hiçbir eserde dutar ile ilgili bir kayda rastlanmamaktadır. Bu kayıttan sonra Türkmenlerde dutar (tamdıra), olarak adlandırılan saz, destan türü ile birlikte ortaya çıkmış” şeklinde bir değerlendirme yapılmaktadır. (Kalenderoğlu,2011,s:19) Kopuz kelimesi Türk toplulukları arasında farklı çalgı türlerini ifade eden genel bir terimdir. Türkler eskiden beri dilli (ağız kopuzu gibi) ve telli (yaylı ve mızraplı çalgılar) grupta yer alan birçok müzik aletini ifade etmek için bu kelimeyi kullanmışlardır.9 Orta Asya’da kopuz üç şekilde görülmektedir. Bunlardan biri kıl kopuz, diğeri ağız kopuzu bir diğeri ise Türkiye’de saz olarak nitelendirilen kopuzdur. Ağız kopuzuyla atların yürüyüş şekli daha terennüm edilebilmektedir. Kıl kopuz ise “Korkut Ata”nın çalgısı olarak kabul edilmektedir. Kazaklarda Dede Korkut küylerinin kıl kopuz ile çalınmasının müziğe ayrı bir değer katacağına, sevap kazanılacağına inanılmakta ve tercih edilmektedir. Burada da görüldüğü gibi dilli kopuz ağız kopuzudur. (Yeşil,2015,s:193) Bir Türk müzik enstrümanı olan ağız kopuzu, demir kopuz, awız kopuz, ağız kopuzu, domboi, awıa gubuz, şankopız, gibi adlarla Türk cumhuriyetlerinde adlandırılmakta ve kullanılmaktadır. Def gibi ağız kopuzu da Şaman inancında sihirli bir tınıya sahiptir. Enstrüman olarak şamanın davulu ve tokmağı ile Altay kamlarının kopuzuyla, yayılga denilen bir çesit ağız kopuzu bu hususta ilk akla gelenlerdir. Altay-Yakut ve diğer Sibirya Türk halklarının inancında yer altı ve yer üstü olmak üzere iki âlem bulunmaktadır. Şaman transa girerek bu âlemler arası iletişim kurabilmektedir. Bu esnada ağız kopuzu ve tef çalınarak şamanın trans anını kolaylaştırırken koruyucu ruhları çağırmak ve kötü ruhları kovmak için de def ile ağız kopuzu çalınmaktadır. (Uğurlu, 2014,s:824)1. Ağız kopuzu Yapımında Kullanılan Malzemeler Demir Çubuk: Genellikle 4X6 cm ebatlarında dikdörtgen şeklinde kullanılan ve demir den yapılan çubuklardır (Akgül, 2017) Dil Teli: Ağız kopuzunda seslerin tonunu ayarlayan araçtır. Ağız kopuzunun tam ortasında yer alır. Ağız kopuzunun uzunluğuna göre uzunluğu değişir.Tahta: Ağız kopuzunu içinde muhafaza etmek için tahhtadan yapılmış saklama kabı yapılmaktadır.Mengene: Ağız kopuzunda dil telinin yerleşmesi için oyma işleminde mengene aracı kullanılmaktadır.2. Ağız Kopuzu Yapım Aşamaları- İlk olarak demir çubuğun pense yardımı ile iki ucu L şeklinde katlanır. - L şeklinde bükülen demir çubuk daha sonra tam ortasından içeriye doğru tekrar katlanır. - Bükülen demirin bir tarafı tekrar iki pense arasına alınarak o kenar yarım daire şeklinde yeniden bükülür. - Bükülen demirin diğer tarafı da aynı şekilde bükülerek kalp şekli oluşturulur - Kalp şeklini alan çubuk üzerinde son düzeltmeler yapılır. - Dil teli takılabilmesi için tam orta noktası testere ile oyulur. - Oyma işlemi bittikten sonra dil teli yerine yerleştirilir. - Tamamlanan ağız kopuzu için tahtadan kesilen özel muhafaza kutusuna yerleştirilir. Ağız kopuzu sanatı Türk’lerin el sanatında yer almış müzik aleti yapım sanatıdır. Ana yurdu Asya olan müzik aleti ortaçağdan bugüne kadar varlığını korumuş ve bugün yapımı deva etmekte olan bir sanattır. Yaklaşık 6000 yıllık bir geçmişe sahip vurmalı-nefesli çalgıdır. Türk Cumhuriyetlerinin milli çalgısı olan ağız kopuzu bu Cumhuriyetlerde çeşitli alaşım metallerden yapılırken, Hindistan ve okyanus adalarında ise bambu sıyırmasından yapılmaktadır. Çeşitli boylarda ve de formlarda bulunan bu çalgı Avrupa ve Amerikada ise «Ağız Arp»i de denmektedir. Kültürel kimliğimizin belgelerinden olan bu el yapımı ürünler zamanla maddi ve manevi değerini kaybetmiştir. Bunun nedenleri arasında sürekli değişen teknoloji, el emeğinin değerini görmemesi, kulanılan malzemenin değişmesi, gençlerin el sanatlarımıza olan ilginin azlığı, alanında uzman usta ve sanatçıların yetişmemesi gibi etkenleri sayabiliriz Aksaray yöresinde el ile yapılan ağız kopuzu usta-çırak ilişkisinde gözlem ve deneme-yanılma yoluyla öğrenebilinen bir sanat olması bakımıdan gençlerimizin bu sanata olan ilgisini artırmak, bu sanatın canlılığını ve devamını sağlamak adına Valilik, Halk Eğitim, Çıraklık Eğitim Merkezi, Belediye ve Kültür Müdürlüğü olmak üzere yörenin önde gelen kurumlarının kurs, seminer ve proje gibi destekleyici çalışmalarla bu el yapımı ürünlerin ve sanatının devamlılığını sağlaması gerekmektedir.