Dünya ile hemhal öylece vakit geçip giderken, artık zaman hızla tükeniyordu. Ömür yaprakları dalından bir bir düşüyor dünya semasından parlak bir yıldızın da kayıp gideceği gün geliyordu. Somuncu Baba; Şücaaddini Karamanî, Muzafferüddin Larendevî, Muslihiddin, Arifi Billah Ömer, Ak Bedreddin, Pertevi Sultan, Kemaleddin ve önünde diz kıran diğer taliplerini toplamış onlara nasihat ediyordu.
Dostlarım ve talebelerime vasiyetimdir:
Gizli, açık tüm hallerinde Allah’tan sakınsınlar.
Az yiyip az konuşsunlar.
Avam (halk) arasına az karışsınlar.
Daima şehvetten uzak dursunlar.
İnsanların ellerinde bulunanlardan ümidi kessinler.
Bütün kötü özellikleri terk etsinler. Güzel özelliklerle kendilerini süslesinler.
Şiir ve şarkı dinlemekten kaçınsınlar.
Düşüncelerinde dayatmacı olmasınlar.
İhtiyarlıktan çok, ötelerin arzusu çekiyordu çileli bedenini. Her gün biraz daha uzayan ömrü, biraz daha götürüyordu onu bu deni dünyadan. Sonbaharın seriniyle, zayıf vücudu hastalığa yenik düşmüştü. Şeyh Hamid bütün halsizliğine ve hastalığına rağmen, ziyaretine gelen herkes onu yatakta bulacağını zannederken, o gücü yettiğince gelenleri oturur vaziyette karşılıyordu. Gözlerine bakanlar onun gözlerinde ölümün soğukluğunu göreceğini sanadursun, o bu dünyadan sanki daha önce geçip gitmiş gibi dünyanın bütün gözlerini kör etmiş, ahiret penceresinden baharın çiçeklerini seyrediyordu.
Birkaç gün öncesinde haber gönderilen Hacı Bayram gelmişti. Şeyhini sekerat-ı mevt halinde görünce acıyla gözlerinden yaş döktü. Şeyhi mescidin kapısının üç beş adım önünde yere serdikleri bir keçenin üzerinde yatıyordu. Hacı Bayram’ı görünce yüzünde solgun bir tebessüm belirdi. Güçlükle açabildiği gözleriyle işaret etti. Hacı Bayram şeyhinin yanına eğildi. Derin bir nefesle başladığı kelimeleri tek nefeste tamamlayamayan Şeyh Hamid, hırıltılı bir sesle kesik kesik konuşmaya başladı:
- Bayram’ım! Dar-ı bekadan “Gel!” denildi. Ten gözü kapanıp sevgiliye kavuşunca cenazemi sen yıka ve namazımı kıldır. Cenazemi buraya defnedin. Şükür ki eyvahsız hayatımız, Hızır’ın (a.s.) işaret ettiği, cismimizin toprağının alındığı ervahta son buluyor. Erenlere nasihat et. Ölümümüze üzülüp yas tutmasınlar. Sen de bilirsin ki ölen bedendir, âşıklar ölmez.
Tarih 20 Eylül 1412 idi. Hacı Bayram, sessizce ağlarken Şeyh Hamid kelimeyi şehadet getiriyordu. Allah ve resulünün adı dudaklarından dökülen son kelimelerdi...
Dervişlerin gözyaşları toprağı sulayadursun, aşkın sırrı sessizce yükseldi miraca. Bulutlar yol verdi sırra. Vuslat mevsiminde kavuştu semaya. Derken yağmur yağdı tane tane Ervahın ortasına. Her damlası gönülleri eritti. Ruhlara mana hakikatleri fısıldadı yağmur. Çok azı duydu çoğu duyamadı yağmurun şiirini. Baş vermedikçe sır vermeyenler paylaşmadı mahşerin sözlerini. Sadece dinledi nasibi olanlar.