İslam kaynaklarında da bu adın ilk kullanılışı Aksara biçimine dayanmaktadır. İbni Bibi, İbni Battûta gibi XIV. yüzyıl İslam kaynaklarında şehrin adının genellikle Aḳṣarā ~ Medine-i Aḳṣarā (آقصرا ~ مدينۀ اقصرا ) biçiminde geçmesi dikkat çekicidir. İbn Battûta Seyahatname’sinin birkaç yerinde geçen şehrin adı daima Aksarâ biçiminde yazılmıştır:
Aksarâ’ya (: Aksaray) yönelerek çıktık yola. Bu şehir Anadolu’nun en sağlam ve en güzel beldelerindendir. Etrafı akarsu ve bahçelerle çevrili. Şehri üç kanal bölüyor; bunlar evlerin içinden geçiyor! Meyve bahçeleri, bağlar, bostanlar şehrin içine kadar yayılmış. Burada koyun yünüyle dokunan halı ve kilimler Aksarâyî diye tanınır ve benzerlerine başka hiçbir yerde rastlanmaz. Üretilen mallar Suriye, Irak, Hindistan, Çin ve diğer Türk ülkelerine ihraç edilir. Aksarâ, Irak hükümdarına (: İlhanlı’ya) bağlı şehirlerdendir. Anadolu topraklarında ele geçirilen yerleri Irak hükümdarı adına yöneten Ertenâ beyinin vekili Şerif Hüseyin bu şehrin hâkimi olduğu için biz onun evinde konakladık. Şerif Hüseyin de aslında ahıdır; onun da yoldaşları çoktur. Bize sınırsız ikramlarda bulundu, öteki yoldaşları gibi hareket etti.
Mısır’ın bilginleri arasında Tâceddîn bin Hannâ’nın kızının oğlu Şemseddin’i, kıraat bilginlerinin önderi Mecdüddîn Aksarâyî’yi sayabiliriz. Bu adam Anadolu’nun Aksarâ şehrinden gelmiştir. Mısır’da Siryâkus semtinde oturur.
Bu veriler, Orta Çağ’da görülen Aḳṣara biçiminin Türk İslam kaynaklarına geçtiğini göstermektedir. Son derece açık verilerin varlığı Ramsay’in (terc. 314) Nicetas Choniata’ya dayanarak Türklerin XII. yüzyılda bu şehre Taksara (τάξαρα) adını verdiği, bu adın Rumcalaşmış biçim olduğu yolundaki düşünce ile Nişanyan’ın (2014) son dönem Bizans kayıtlarında görülen Aksará ve Taksará (= ta Aksará) adının Türkçeden geri alıntı olabileceği biçimindeki yaklaşımlarının geçerliliğini yitirmesine yol açmıştır.