Seyyid Hasan Rızâyî El Aksarayî’yinin Eserlerinde Aksaray
Hasan Rızâyî, eserlerinden anladığımız kadarıyla memleketi Aksaray’a husûsî bir sevgi beslemektedir. Hemen hemen her eserinde Aksaraylı olduğunu dile getiren şair; Mekke, Medine, Kudüs, Şam ve Bağdat gibi İslâm kültür ve medeniyeti açısından önemli olan şehirleri sıralarken Aksaray’ı da ilave eder. Şairin nazarında Aksaray, “mübarek toprak, âlimlerin vatanı, velilerin ve şehitlerin meskeni, latif ve temiz şehir”dir: “Mahmiyyetü’l-Aksarây; kubbetü’l-İslâm, arâziyyü’l-mutahharât, muvâtınu’l-‘ulemâ, mesâkinü’l-evliyâ ve’ş-şühedâ, medînetü’l-latîfe ve nazîfetü’l-kadîme.” Rızâyî, Nüzhetü’l-Ebrâr min Ehli’l-Esrâr, İbrahim Hakkı Konyalı Kütüphanesi, Nr. 65, 155b/ Rızâyî, Tezkire, 8b. “Lîk elfâz-ı belîg lâzım olupdur terceme Bu fakîr Seyyid Hasan şehridür anuñ Akserâ”
Evliya Çelebi Seyahatname’sinde Aksaray
II. Kılıç Arslan tarafından yapılan imar ile ilgili olarak şehirden 1059/1649 tarihinde geçen Evliya Çelebi’de ilginç bilgiler vermektedir (Evliya çelebi 2010: III/I, 180). Evliya Çelebi bu husus ile ilgili olarak şu bilgilere yer vermektedir.
“Selçuklulardan Sultan İzzeddin Kılıç Arslan ibn Melik Mes’ud, 569 (1172-1173) tarihinde Rum küffarı elinde pazu zoruyla Rum keferesini kıra kıra amân vermeyip feth ettiklerinde Hıristiyan askerlerinden inatçı ve uğursuz bir fert kalmaz. Meğer bu zaferli fetihte 70 adet büyük veliler hazır imiş. Fetihten sonra ilk Cuma namazında şeyh Kerimeddin’iKirmânî el kaldırıp meclistekilerin hepsi, amin dediklerinde Şeyh Kerimeddin hazretleri,
“İlâhî bu İslâm şehrinde yere gelesi küffardan biri sakin olmaya. Ve ticaret ile gelip gide ve karar ederse ömürlü olmaya!” diye bütün büyük veliler dua ederler. Onun için günümüzde Aksaray’da hâlâ küffardan nâm ve nişan yoktur. Yerleşmek isteseler belde halkı komazlar ve hâkim kuvvetiyle kalırsa aslâ ömürlü olmazlar.
Fetihten sonra bu şehirde 700 büyük veliler ikâmet demiri bırakıp kaldılar. Onun için bazı tarihçiler bu şehre “Dârü’s-suleha” diye isim vermişler. Daha sonra Aksaray fatihi Kılıç Arslan Şah bu şehri anılan evliyâaullahların nazarıyla öyle imar eder ki sanki Konya’nın Meram’ı olur” (Evliya çelebi 2010: III/I, 255).
Evliya Çelebi şehrin fethi sırasında 70 evliyanın yardımda bulunduğunu ve bu sebepten şehre “Dârü’s-suleha” ismini verildiğine de dikkat çekmektedir. Kadı Ahmed ve Evliya Çelebi’nin verdiği bilgilerden şehrin II. Kılıç Arslan tarafından oldukça kapsamlı imar ve iskân faaliyetleri yapıldığını göstermektedir.
Bu anlatıyı en renkli ve en güçlü ifadesiyle yine ünlü seyyahımız Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde buluruz. Seyahatname’nin üçüncü cildinde Der-beyân-ı sebeb-i tesmiye-i şehr-i Aksaray başlıklı bölümünde Evliya Çelebi bu adlandırmayı şöyle anlatıyor:
Kılıç Arslan Şâh’ın bu şehir tahtgâhı olmağ-ıla […] nâm mahallinde bir sarây-ı azîm bina eder kim niçe yerde kasr-ı İremleri ve kasr-ı Havernâkları ve kâh-ı ekâsireleri ve eyvânı- hakanîlere mânende kâ’alar ile ârâste ve Merâm-misâl cenin ü hıyâbânlar ile pîrâste edüp bu sarây-ı azîmin yedi bin aded manzara ve dakka ve revzenleri ve üç bin aded müteaddid nakş-ı bukalemun hücreleri var idi. Ve Kılıç Arslan binâsı olmağ-ıla dârü’s-sa’âdesinin yemîn yesârında tucdan iki aded arslan-ı mehîb timsâli inşâ etdirmişdi ve mağrib-zemin üstâdlarından iki üstâd-ı kâmil bu esedlere birer ilm ile tılsım edüp bir arslanın ağzından âteş-feşân olurdu. Bir sübû’ın ağzında bir sayha-yı mühlik sâdır olurdu. Tâ ki bir âdem bu sarâya kem kasd ile girse yâ saraydan bir şey serika edüp taşra çıkarken bu arslan-ı âteş-fişânın şeraresinden ve öbür esedün na’rasından harâmî ve sârık herifler helâk olurdu. Bu şehir bu sarây-ı münevver ile cihân-ârâ olmağın bu şehre Aksarây deyü tesmiye etdiler. Amma zamân-ı keferede bu şehre lisân-ı Yunanda ilâ hazâ’l-ân Pigahelina derler. Hazret-i İsâ asrında imar olduğun Rûmlar sıhhat üzre yazmışlardır.
Evliya Çelebi’nin şehrin Yunancadaki adı olarak verdiği Pigahelina, şehrin Hz. İsa döneminde Helina adındaki kral tarafından kurulmasına bağlaması ile açıklanmaktadır.
Bunun miladın ilk yıllarında şehri yeniden inşa eden Archelaus’un verdiği ad olan Archelais’in bozulmuş biçimi olduğu anlaşılıyor.
Evliya Çelebi’nin Aksaray adı ile ilgili olarak verdiği bilgi bununla da sınırlı değildir. Şehrin sonradan Karamanoğlu Yakup Bey’in eline geçtiğini, ardından da Yıldırım Bayezid tarafından alındığını kaydeder:
Andan Timur Hân-ı pür-zor sene […] târîhinde Yıldırım Bâyezîd Han’a rağmen bu şehri harâb u yebâb ve halkın kebâb ve hâneleri Aksaray’ı turâb ettiğinden hâlâ kavm-i Etrâk ol sarâya yazıkları geldiğinden ya’ni acıdıklarından Ahsarây derler. Nicesi Aksaray derler. Bu gûne ismiyle müsemma bir şehr-i ra’nâdır.
Aksaray adında olduğu gibi /ḳ/ sesinin Anadolu ağızlarında iç ve son seste sızıcılaşıp /h̬/’ya değişmesi sonucu şehrin adının Ah̬saray olarak söylenmesini Evliya Çelebi böylece tarihî bir olaya bağlamakta ve köken yakıştırmanın bir başka örneğini vermektedir.
Evliya Çelebi şehrin ismiyle müsemma ra’nâ “güzel, latif, parlak” olduğunu yazıyor. Şehrin adının Aḳsara’dan Türkçede Aḳsarāy’a geçişindeki yerlileştirmenin çıkış noktasını Evliya Çelebi’nin bu anlatısıyla belirleyebiliyoruz.